Sosyete Adaları 2 kısımdır: Windward Adaları ve Leeward Adaları. Windward Adaları: Tahiti, Moorea ve Tetiaora / Leeward Adaları: Huahine, Bora Bora, Raiatea/Tahaa, Maupiti
Tahiti, yağmur ormanları ve yumuşak eğreltiotları ile kaplı yemyeşil vadileri, serin nehire dökülen çağlayanları ile
Fransız Polinezyasında yer alan 118 adanın en büyüğüdür. Palmiyelerin gölgelediği beyaz kumsallar, kristal pırıltısında lagünler, rengarenk bir su altı dünyası ve efsanevi siyah incileri ile ideal bir balayı beldesi. İsterseniz bu yeryüzü cennetinin nimetlerini tadabilir, denize girip kumsalda tembellik edebilirsiniz. Ya da su sporlarını deneyebilir ve diğer adalara uzanarak, dilerseniz bölgenin doğal güzelliğini keşfe de çıkabilirsiniz. Burada egzotik bir mutfağın tatlarıyla da tanışma olanağı bulacaksınız. Ayrıca başkent Papeete’den tekneyle diğer adalara da ulaşabiliyorsunuz. Boyunlarında çiçeklerden kolyeleriyle Tahitili dansçıların renklendirdiği kutlamalar ve ünlü yerel pazarları aktivite seçenekleriniz. Konaklama seçenekleriniz: Tahiti lagününün tam karşısında konumlanan Le Meridien Tahiti’nin dibi kumlu ilginç bir yüzme havuzu var. Tahiti’deki bungalow geleneği burada da kendisini gösteriyor. Sakin bir tatil isteyenler için Taravao’da sazdan yapılmış yedi bungalow’dan oluşan Fare Nana’o da ideal bir tercih olacaktır.
Bounty Ayaklanması
Haftalarca dalgalarla boğuştuktan sonra, Tahiti’nin Matavai koyuna sığınan Bounty’nin denizcileri, rüyalarında görseler inanmayacakları bir dünya ile karşılaşmışlardı. Kışı olmayan ılıman bir iklim, dev palmiyelerin gölgelediği safran rengi kumluk kıyılar, yeme içmenin “mebzul” olduğu, barış içinde yaşayan güzel insanların adası. Bounty tam beş ay Tahiti’de kalır, demir alma zamanı geldiğinde 20 gemici baş kaldırıp bu cennet adaya yerleşeceklerini bildirir. Bounty Tahiti’den ayrılırken, geride kalan gemiciler, vahinelerle sarmaş dolaş el sallamaktadır. Ama cennette özgürlük uzun sürmez, iki yıl sonra Britanya Kraliyet Donanması’na ait Pandora Savaş Gemisi, Tahiti’ye gelir ve isyankâr gemicileri yaka paça, başka bir adaya, İngiltere’ye geri götürür.
Pierre Loti
Yüz yıl kadar sonra, 1872’de adaya, Türkiye’nin yakından tanıdığı başka bir yabancı ayak basar: Pierre Loti. Loti Fransız donanmasının “La Flore” gemisinde subay olarak görevlidir. Edebiyat alanında ona şöhret yolunu açan aşk romanının konusu, hayran kaldığı Tahiti’de geçer. Ülkemiz ve “Aziyade” ile tanışmasına daha yıllar vardır.
Paul Gauguin
Aradan 20 yıl geçer, çağın sonuna doğru, ilerde ünü sınır tanımayacak başka bir Fransız, Tahiti’de boy gösterir: Paul Gauguin!.. On iki yıl Paris Borsası’nda emlakçılık yapan Gauguin, bunaldığı uygar dünyadan kaçmayı kafasına koymuş, çoluğunu çocuğunu arkada bırakarak Tahiti’nin yolunu tutmuştu. Adanın idari Başkenti Papeete, onu ilk görüşte hayal kırıklığına uğratır. Memuru, subayı, polisiyle bir Fransız kasabasından pek farkı yoktur bu şehrin. Gauguin istediğini adanın güneyinde, Mataiea isimli küçük köyde bulur. Pasifikin ılık rüzgarlarının okşadığı bu balıkçı köyü ve insanları, Gauguin’in içinde kopan ruhsal fırtınanın dinmesine yardımcı olur. Akşamları, deniz kıyısında toplanan köy halkı şarkılar söyleyip dans eder. Uygar dünyada yitirmekte olduğu yaratıcı gücüne, kısa bir süre içinde tekrar kavuşur Gauguin… Yalın şekiller, yaygın renkler, gölgesiz çizgiler, rengin ve formun ahenkli soyutluğunu artık onun tüm tuvallerinde görmek mümkündür! Bu eserlerle ilk kez karşılaşan, tropik sıcaklığın içine dolduğunu, gözlerinin bu renk cümbüşü karşısında kamaştığını hisseder.